Amin Maalouf Doğunun Limanları Kitap Özeti

Yaklaşık 1 yıl önce okuduğum ve beni çok etkileyen bir kitabın özetini sizinle paylaşmak istiyorum. Amin Maalouf Doğunun Limanları Kitap Özeti  sevgili okuyucularım umarım sizde yazdığım bu özeti beğenirsiniz sıkı durun başlıyoruz…

KİTABIN KONUSU

‘Doğunun Limanrı’ isimli roman Osmanlı prensliğine dayanan bir babanın ve yahudi bir kadının oğlu olan Kitabdar adlı hayali kişinin hayat hikayesini anlatmakta. Kitabın yazarı olan Amin maalouf bu kitabı 60’lı yılların sonuna doğru tanıştığı bir kişinin hayatından etkilenerek yazıyor. Bu kişi Lübnan’da doğmuş Parise giderek direniş hareketine katılmış tekrar Lübnan’a döndüğünde ise bir kahraman gibi karşılanmıştır. Kitapta da aynı olayların işlendiği görülmektedir.

Amin Maalouf Doğunun Limanları Kitap Özeti

Doğunun Limanları” bir vakitler Avrupalıların doğuya giriş yaptıkları, tespih taneleri gibi sıralanan ticaret kentlerine verilen addır. “Doğunun Limanları” kelime anlamı olarak “Doğunun Merdivenleri” olup, bazı Akdeniz limanlarına Fransızların taktığı addır.

Olay 1976 Haziranında bir metroda geçmektedir. Yazar, romana tablodaki bir resimden söz ederek başlamaktadır. Tabloda, deniz ve o maviliğin üstündeki gemi bulunmaktadır. Yazar, bu tabloya hayran kalmıştır. Metroda bu tabloyu hayran bir şekilde seyrederken gözleri, son derece ilgi çeken bir adama takılır ve o, bu adamı takip etmeye başlar. Bu takip neticesinde her ikisi Hubert Hugles sokağında karşı karşıya gelirler. Yazar, türlü yollarla bu adama yanaşmaya başlar. Adamın yabancı olduğunu sezer ve ona yardımcı olmaya çalışır. Bu yardımlaşma sonucunda her ikisi dost olurlar. Adamın amacı, Paris’te direnişçilerin adını taşıyan 39 cadde veya sokağı gezmektir. Bu arada yazar ile yabancı arasında koyu bir muhabbet başlar. Yabancı adam, yazarın sorularına da yanıt vermeye çalışır ve ona, Paris’te dört gün kalacağını söyler. Yazar ile adamın tanışması, çarşamba akşamına rastlamaktadır.

Yazar ile olayın anlatıcısı geceyi bir otelde geçirirler. Ertesi gün yazar, ondan kendi hayat hikâyesini anlatmasını ister. Yabancı adam bunu memnuniyetle karşılar yalnız, sözünün kesilmemesini yazardan istirham eder. Adamın adı: İsyan. İsyan, annesinin Ermeni, babasının ise Türk olduğunu söyler. Osmanlı torunu olan babası aynı zamanda çok zengin birisiymiş. İsyan, Adana’da dünyaya gelmiş ve daha sonra ailesiyle birlikte Lübnan’a taşınmışlardır. Babasının evliliğinden annesinin ölümüne kadar olan hayatı bu (birinci) bölümde anlatılmaktadır.

İsyan’ın söylediklerini yazar defterine not eder ve onun sözünü kesmemeye gayret eder. İsyan, Kitapdar Ailesi’ne mensup olduğu için aynı zamanda bu ad ile tanınmaktadır. O, Paris’te geçen öğrencilik günlerinden de söz etmektedir. Ne kadar başarılı bir öğrenci olduğunu vurgulamaktan da geri kalmıyor. Ayrıca, burada iç dünyasını da gözler önüne sermektedir.

Kitapdar, Paris’te Direniş Örgütü’ne girer ve birkaç ay sonra “Özgürlük” adlı gazeteyi arkadaşlarıyla beraber çıkarır. Son derece mülayim ve kimsenin etlisine, sütlüsüne karışmayan bir insanın nasıl değiştiğini çok güzel bir şekilde gözler önüne sermektedir. Kitapdar, bu bölümde üyesi olduğu örgüt için nasıl çalıştığını anlatmaktadır. 1914-1918’li yıllarda yapılan savaşlardan da hatırlatmalarda bulunur. Bilinçsiz bir şekilde üyesi olduğu örgütten kendisini kurtarmayı tasavvur eder. Kendi mahallesine döndüğünde ne kadar ünlü biri olduğunu komşusundan öğrenir. Namı üniversiteye de yayılmıştır. Yani o, tam anlamıyla bir kahraman olmuştur.

Yazar üçüncü bölümde, İsyan’ın hayatı hakkında bazı incelemelerde bulunur. Fakat incelemeden öte onun anlattıklarıyla yetinerek bunları okuyucusunun, bizlerin, önüne sunar. İsyan’ın örgütteki lâkabı Bakü (gelecek, ati)’dür. O, gemiyle yaşadığı yer olan Beyrut’a döner. Limanda, aralarında babasının da bulunduğu büyük bir kitle tarafından coşkuyla karşılanır. Herkes onu övmektedir. Babası dört yıl zarfında olan biteni kendisine anlatır. Ailesi dağılmış; annesi, dayısıyla birlikte Avrupa’ya kaçmış, kız kardeşi de yabancı biriyle evlenmiştir. İsyan, babasına örgütte tanıştığı kız arkadaşı Clara’dan söz eder.

Yazar, otel odasında Kitapdar ile baş başadır. Onun söylediklerini kaydetmeye devam eder. Bu bölümde İsyan, Clara ile olan evliliğinden bahsetmektedir. 1947 yılında Filistin’in, Araplar ile Yahudiler arasında paylaşılması hâdisesinin gündemde olduğunu; Clara ile olan evliliklerinin de Yahudiler ile Arapların kaynaşmalarını sağladığını belirtir. İsyan, gençlik dönemindeki gençlere nasihatler vermektedir. İnsanın genç iken hiçbir şeyi dert etmediğini belirtir. Yalnız, yıllar geçince gençlik dönemindeki ateşleri, heyecanları da beraberinde götürdüğünü dile getirir. Gençlerin gelecekleri hakkında iyi plânlar yapmalarını tavsiye eder. Ayrıca aile içindeki uyuşmazlıklardan da yer yer bahsetmektedir.

O, beşinci bölümde babasının hastalığı dolayısıyla Beyrut’a dönüşünü ve babasının ölümünden söz etmektedir. Babasının ölümü ve eşinden ayrılışı İsyan’da ruhî bunalımlara sebep olur. Herkesin deli diye nitelediği İsyan’ı, kardeşi Salem tımarhaneye atar. Böylece ailedeki tek vâris Salem olur.

İsyan, otel odasında bekleyen yazara son akşamının olduğunu söyler. Anlatacaklarının son olabileceğini de ona hatırlatır. Kardeşi Salem, dört yıl sonra kendisini ziyarete gelir ve onu eve götürür. Ülkenin zenginlerinden biri olan kardeşi, bir zamanlar kendisini hapse atmaya çalışanlarla yatıp kalkmaktadır. Hayattan bıkan, eşine ve kızına kavuşamayan ve deli diye nitelendirilen İsyan, intihar etmek ister fakat arkadaşı Labo buna engel olur. Labo, şu sözleriyle İsyan’ı hayata bağlar:

“Ölüme son çare olarak bakmalısın. Hiç kimsenin seni alıkoyamayacağını bil. Ama ölüme gidebileceğin için onu yedekte tut; sonuna kadar.

Diyelim ki gece bir kâbus gördün. Bunun bir kâbus olduğunu bilirsin ve kurtulmak için başını biraz oynatman yeter. Her şey daha basit, daha dayanılır hâle gelir ve bir bakarsın en korktuğun şeyden zevk alır olmuşsun. Hayat seni korkutuyorsa, içini yakıyorsa, en yakınların çirkin maskeler takmışsa…

Hayat budur de, ikinci kez çağrılacağın bir oyun olduğunu söyle. Zevk verici ve acı çektirici bir oyun, inanç ve aldatmaca oyunu, maskeler oyunu. Onu sonuna kadar oyna, ister oyuncu olarak, ister izleyici olarak. İzleyici olman daha iyi, içinden kolay çıkarsın. “Son Kurtuluş Çaresi” yaşamama hep yardımcı olmuştur. Elimin altında olduğu için, bu çareye hiç başvurmadım.

Ama ahretin direksiyonu elimin altında olmasaydı, kendimi tuzağa düşmüş hisseder ve bir an önce kaçmaya bakardım.”

İsyan’ın yirmi yıllık tımarhane hayatı vardır. Kardeşi son seçimlerde başkan olmuştur. Kızı Nadya, babasını kurtarmak için girişimlerde bulunur. Nadya, babasını tımarhanede ziyaret eder ve ona kitap içinde bir mektup verir. Bu mektup İsyan’ı ikinci kez hayata bağlar. O, buradan kurtulma hayallerini kurar. Nadya ise çalışmalarına aralıksız devam eder. Direnişçilerin eylemlerinden sonra İsyan, tımarhaneden kaçar, eski arkadaşı Bertrand’ı görür ve ondan Clara’nın adresini alır.

Bu son günde yazar ile İsyan vedalaşırlar. İsyan, Clara ile Horloge Rıhtımı’nda buluşacağını ona söyler. Yazar ise rıhtımın tam karşısında bulunan bir kafenin birinci katında oturup onların buluşacakları anı beklemeye başlar. Yazar elindeki dürbün ile İsyan’ı gözetler. Sonunda beklenen an gelir. Sevdiğinin yani Clara’nın karşıdan geldiğini gören İsyan’da titremeler başlar. Yazar, Clara ile İsyan’ın buluşmalarına şahitlik eder. İsyan ile Clara uzun bir müddet birbirlerine sarılı kalırlar. Bu durum karşısında çok etkilenen yazar, göz yaşlarını tutamadığını ve hüngür hüngür ağladığını da itiraf eder.

Beni Benden Alan Nokatalar. [ Amin Maalouf Doğunun Limanları Kitap Özetleri ]

Gelmemenin bir vakti yoktur.
İnsan coşkuyla beklerken ne kadar zaman geçerse,o büyük günün yaklaştığına o kadar inanır.
Bir yıl mı geçmiş ?
Ne yapalım dersiniz, hazırlanması en az bir yıl sürerdi zaten…
iki yıl mı geçmiş ?
Gelmesinin eli kulağındadır .
Amin Maalouf ,

Ey en nâzende gûfte …!
sevsem sana yazık, sevmesem
incinirsin…

İnsanlara kendimi anlatmaya çalışmaktan
yoruldum,
niyetimin kötü olmadığını,
kasten
yapmadığımı,
hata yaptığımı anladığımda pişman olduğumu,
benimde herkes gibi yanlış yapabileceğimi ,
elimden gelmediğini mecbur olduğumu ,benimde duygularımın olduğunu,inanın anlatmaktan yoruldum.
ve şimdi anlatmayı bırakıyor,
susuyorum..

 

birbirimize ne kadar zarar veriyoruz
farkındamısınız ?
oysa bir zamanlar beni en iyi o anlar
dediğiniz kişi dahi sizi , anlayamamışsa..
varmıdır acep bir
çaresi , bu debelenip durduğum hayat girdabından beni çıkmaya
mâlik…
elim kolum kırık ,
geç açtım , erken soluyorum!

 

Amin Maalouf Doğunun Limanları Kitap Özeti…